mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2013 Pazar

Hepi Börtdey :))


     İyi Geceler...
     Günlerdir meşguliyetten dolayı bloguma bir türlü yolum düşmedi. Aslında hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum, pek bir değişiklik yok. Gerçi dün benim için çok önemli bir gündü. Çünkü benim hayat dostumun yani ablamın doğum günüydü. Son bir kaç gündür 31 Ağustos tarihi için hazırlık aşamasındaydım. Zaten yoğun bir iş temposuna sahip olan ben bir de araya bu doğum günü işini sıkıştırınca hiç vaktim kalmadı blog yollarında takılmaya...
     Aslına bakarsanız doğum günü çocuğumuzun :)) özel ricası üzerine aile arasında sade bir kutlama yaptık. Ama işin en zor kısmı hediyeyi yapmaktı. Hediyeyi yapmak diyorum çünkü bu sefer gidip parayla satın alınabilecek kadar kolay bir hediyeye kaçmak istemedim. Gerçi ben hediye seçerken de çok zorlanırım ama neyse o konuya girmeyeceğim :)) Hayatımda bulunan bu özel insana çok özel bir hediye vermeliydim. Parayla satın alınamayacak kadar özel olmalıydı. İşte bu düşünce beni komple ele geçirdi ve bende sıvadım kolları, başladım hediyemi hazırlamaya...
   Beynimdekileri gerçek hayata geçirebilir miydim? bilmiyordum ama işe bir yerlerden de başlamam gerekiyordu...
     İlk olarak evdeki albümlere bakmaya başladım, ablamla ilgili olan ilk doğduğu günden bu güne kadar olan binlerce resme baktım. Evet cidden binlerce resme baktım. Çünkü babam sağ olsun küçükken bizi saniye saniye görüntülemiş. Daha sonra babamın fotoğraf çekme sevdası bana geçmiş olacak ki, üstüne birde benim çektiğim fotoğraflar eklenince binlerce fotoğraf olması çok normal ve sıradan bizim ev için :)) binlerce fotoğraf arasından kız kardeşime ait olan en komik, en manidar, en tatlı fotoğrafları çekip çıkardım. Sonra toplu aile fotoğraflarımıza baktım. Kafamdaki tasarım için en uygun olanları albümlerden tek tek çıkardım. 
    Tabi ki iş albümlerden fotoğraf çıkarmakla bitmedi bütün "olabilir" dediğim fotoğrafları bilgisayarıma tek tek taradım... Tarayınca iş bitti mi? Hayır... Taradığım resimler güzel bir photoshop programına soktum. Kesme işlemleri, rötuşlar, renk ayarları yapıldı. Fotoğraflara yazılar eklendi. Komik bulduğum fotoğraflara konuşma baloncukları konuldu ve baloncuklar esprili bir dille dolduruldu :))
      Bu arada bu işlemlerin hepsini ya ablam evde yokken ya da gece yaptım. Ablamdan gizli saklı iş yapmaktı belki de beni en zorlayan kısım :)
     Fotoğrafları hallettim bir de ablacığım için ona olan duygularımın küçük bir kısmını anlatan bir video çektim. Eveettt.. fotoğrafları hallettim, videoyu da hallettiğime göre artık kısa filmimin taslak kısmı hazır sayılırdı. Tek eksik fon müziğiydi. Fotoğraflara göre üç farklı fon müziği kullandım. Son olarak fotoğrafları istediğim sıraya soktum arkalarına fon müziğini de ekledim. En sonuna da videoyu koyup; windows media player a izlenebilecek yedi dakikalık kısa film çalışmamı tamamladım...


     Filmimi CD ye kopyalayıp, CD nin üzerine bir kaç küçük not düştüm ve en sonunda kurdele ile paket edip; ablamın sabahleyin görmesi için masasına bıraktım. 
     Bu film için son gece saat 03.15 e kadar çalıştım. İçimde ki "yetişemeyebilir" endişesine yenilmedim. Ben çok mutluydum, inşallah ablamda beğenir umuduyla yatıp uyudum..
     31 Ağustos sabahı ablam benden önce uyanmış, filmimi izlemiş.. Ben uyanınca önce sımsıkı sarıldık birbirimize sonra kutladım doğum gününü. Bana "hediyen güzel olmuş, gözlerimden yaş getirtti" dedi. ben de "Seni ağlatmak istemezdim ama beğenmene çok sevindim" dedim.. Sonrasında annemler hediyelerini verdi, pastayı kestik vs. 


     Ben görevimi tamamlamıştım. Başka bir sürü kutlayanlar oldu ama bu doğum günü en özelini ben yaptım galiba :)) Şükürler olsun ki mutluyum.. Daha ne diyebilirim ki...
     Biraz uzunca olan bu yazımda umarım sizler de okurken eğlenirsiniz...
     Sağlık ve muhabbetle kalın...






23 Ağustos 2013 Cuma

Küçük Dokunuşlar


     Selam :)
    Akşam üzeriydi, kapı çalındı. Gittim kapıya doğru, kapının dürbününden baktım. Karşımda 10 yaşlarında küçük bir kız çocuğu belirdi. Beynim "tanıdık bu çocuk, açabilirsin kapıyı" diye komut verdi. Kapıyı açtım ve gülümsemeye başladım. "Zeynep Abla bunu annem size gönderdi" dedi cılız ve çekingen bir sesle küçük kız. Tabağa baktım, gözlerim kamaştı ama kendimi daha fazla kaybetmeden toparladım ve teşekkür ettim, "içeri gelmez misin?" diye de sordum tüm misafirperverliğimle. "Annem bekliyor, teşekkür ederim" diye cevap verdi bizim kibar komşu kızı, sonra da "Hoşça kalın" dedi ve asansöre binip gitti... Yukarıda gördüğünüz resim ikindi sularında bizim için komşumuzun getirdiği o tabak işte. Kaseyi aldığım gibi odama kaçırdım. Annemlere henüz göstermedim. "Bu benim kısmetimmiş. Eğer başka bir tabak daha gelirse o da sizin olur demeyi düşünüyorum." Aslında hep paylaşımcı bir insan oldum ama işte açken ben, ben değilim. :) Şaka bir tarafa, ne güzeldir komşuluk ilişkileri. Kaç tane var ki böyle tatlı komşu? Küçük hediyelerle mutlu olabilmek, birilerini sevindirebilmek hayatta ki en değerli varlıklarımızdan biri olduğunu düşünüyorum. Hem atalarımız ne demiş "Ev alma komşu al" demiş. Daha bu sözün üstüne de ne denir ki zaten? Ben kaçayım ufaktan ufaktan. Beni bekleyen bir kase dolusu kurabiye ve türevleri varken, onları yemek için vakit kaybetmeyeyim :))
     Yine ve yeniden görüşmek üzere...

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Misafir Dediğin Böyle Olur

     Temmuzun son gününe selam çakar, ağustos ayına da kucak açan ben herkese mutlu geceler dilerim :)
     Bugün biz yine misafir ağırladık. Diyeceksiniz ki, dünden sonra nasıl cesaret ettin misafire? Valla bugün ki misafirlerim dertsiz insanlar olduklarında hiç zorlanmadım. Annemlerle iş bölümü yaptık; temizlik bana ait, yemeklerde annemlere. Aslında yine zor olan kısım bana kaldı. Çünkü dün ki misafirin arkasını toplamak oldukça zordu. Annem "bütün evin temizlenmesi lazım" dedi ve iş başa düştü. Gerçi annem de haklıydı. Dün ki veletler halılara yiyecekleri yapıştırdıklarından halılar dahil bütün evi elceğizlerimle sildim, süpürdüm. Salonda ki koltuk takımlarının oymalarına kadar ince ince toz aldım. Bir de bugün iftara benim kankalarım davetli olduğundan ev işi yaparken bile gayet mutluydum. Tüm temizliği yaptıktan sonra, evi tertemiz gören annem çok mutlu oldu ve bana "Zeynep, sen hep çağır kızım arkadaşlarını" dedi. Çünkü biliyor ki arkadaşlarım gelince ben temizliğe çok titizleniyorum :)
     Temizliği bitirdik, annem de sağ olsun yemekleri ayarladı. Ablam salataları falan. Babam bile çiğ köfte yoğurdu. Herkes benim misafirlerim için çalıştı. Ortaya nihayet müthiş bir masa çıktı. Aslında masanın fotoğrafını çekeyim dedim ama yemek öncesi açlıktan aklıma gelmedi. Yemek bitince "Aaaa.. dedim ben masanın fotoğrafını çekecektim" Allah'tan iftariyeliklerden oluşan tabağın fotoğrafını önceden çekmiştim :)



     Yemeklerde hazırlandı. Dolabımın önüne geçip "ne giysem acaba?" faslını da atlattıktan sonra şükür hazırlanmayı başardım. Ve benim tatlı mı tatlı, hanım hanımcık arkadaşlarım geldi... İftara kadar önce biraz sohbet ettik, sonra yemeğe oturduk. Güldük, eğlendik. Vakit su gibi akıp geçti, hiç anlayamadık. Doyamadım ben yine arkadaşlarıma. Artık bir daha ki buluşmaya...
     Misafirler gitti, şöyle bir eve baktım. Ev tertemizdi. Ortalıkta toplanacak bir şey yoktu, çünkü benim arkadaşlarım bana o kadar çok yardım etmişlerdi ki, sofrayı toplarken. Bende dünden sonra garip bir psikoloji oluşmuş olacak ki gözlerim dağınık bir yerler arıyor. Gözlerim sanki hiç kullanılmamış gibi temiz görünce salonu çok mutlu oldu. İşte dedim içimden, misafir dediğin böyle olur. Ev sahibine yük olmayan insana misafir denir. Anneme de dedim ki en son "Anne, bu salon hiç temizlik yapmadan bir grup misafir daha kaldırır, haberin olsun"... :))
     Haydi bakalım bu gecelikte bu kadar, görüşmek üzere...