5 Eylül 2015 Cumartesi

Büyüyoruz

Selamlar olsun!
İki sene önce Ramazan ayıydı. Ve ben yeni başlangıçlara yelken açmaya karar vermiştim...
Şimdi bile ta o zaman aldığım kararları yürütme derdindeyim.. Gerçekten iki senede hayat benim için çok değişti. Bana çok uzak bu, beni bulması çok zor dediğim olaylar geldi buldu beni. Hep çocuk kalacağımı zannederdim oysa. tercihime bırakılmadı büyümek. İnsanı yaşadıkları büyütüyormuş. Her gördüğümle ve duyduklarımla yuğurulacağımı bilemezdim. Mesela bir gün 22 yaşında olacağımın hiç hayalini kurmamıştım. Çocukken oyunlarda taş çatlasın 19 yaşında olurdum. O da zorunluluktan, herkes 16 dan başlayıp yaşını seçerdi bana da (oyunlardaki en küçük kişi olduğumdan) 19 kalırdı. Halbuki 19 bana çok yaşlı gelirdi. Şimdi 18-19 yaşlarımın nasıl geçtiğini hatırlamıyorum bile. Büyük ihtimal ders çalışıyorumdur ben gene. Ama geçen her günüme şükrediyorum. Başka şeylerde gelebilirdi başıma. Hem büyümeninde güzel tarafları var aslında. Bardağa dolu tarafından bakmayı sevenlerdenim. Evet hayat, çok yordu beni. O kadar çok beklentim vardı ki ondan, ama baktım o benim sadece hayallerimle oynuyor, vazgeçtim bende. Beklemiyorum artık. Buldum mutluluğun sırrını galiba. İşin sırrı "sıfır beklenti" yani kimseden hiç bir şey beklemeden yaşamak. Her gelene hoşgelmişsin, gidenlere de güle güle. Duygusal bağ kurmak yok. Her şey karşılıksız yapılacak. Böylelikle en küçük şeylerle mutlu oluyor insan. Yani şunun şurasında kaç yıl kaldı ki? Sonlu olan bir hayattan bahsediyoruz. Varsın birileri yalan söylesin size, gelsin başkası kazık atsın. Ben kendimi bildiğim sürece problem yok. İlla ki yaptığım iyiliklerin karşılığını bir yerlerde görürüm. Gerisini de salla gitsin.. Hadi şimdi şöyle en içteninden gülümseyelim ve işlerimize kaldığımız yerden devam edelim.. Sağlıcakla kalın...

19 Temmuz 2015 Pazar

Bir Bayram Sabahı

Saat öğlene doğruydu. Zil çalmıştı. Torunları gelmişti bizim yaşlıların. Açtı kapıyı babannecik. Yorgun ama bir o kadar da güler yüzlü haliyle. Girdi içeri torunları, oğlu, gelini. Herkes sarıldı, elini öptü. Geçildi salona, oturuldu koltuklara. Başladı nasılsınız soruları ve devam etti arkasından koyu bir sohbet. 

Bir ara torunu başını sağa çevirdi, hayal etti  dedesinin heybetli ve ciddi görünüşünü ve daldı gitti düşüncelerine... 

Yaşlanmıştı ama huyu hiç değişmemişti ki; hala heyecanlanırdı torunları gelince. İzzet-i ikramda sınır tanımazdı. Ne ikram edelim size? diye sorardı. Meyveyi dahi kendi soyup öyle ikram ederdi. İşlerini başkasına yıkmak hiç adeti değildi. Evde yardımcıları vardı ya ama onu da kızından farklı görmezdi. Hanımına bambaşka bir sevgi duyardı. Boş durmayı hiç sevmezdi, kitabını okur, bulmacasını çözerdi. Öğrenmenin yaşı yoktur ilkesini yaşayan ve bu haliyle de örnek bir insandı. Biri bir soru sorduğunda "çok önemli bir konuya değindiniz" der, konu hakkında bildiklerini anlatır ve verdiği cevaplarla karşısındakini şaşırtmayı başarırdı. Zaten derdi ki "bir kitaplara bir de hanımıma doyamadım" İsraf etmeyi de hiç sevmezdi. Denizdeki suyu bile boşa harcamazdı. Cömertti; kaşıkla toplar kepçeyle dağıtırdı. Sabırlıydı; Hasta olduğunda hiç şikayet etmezdi... 

Sonra gülümsedi kendi kendine ve devam etti düşünmeye sekiz numaralı torun...

Bu kez babaannesi gelmişti aklına; Eee... çok normaldi aslında bu; dedesi ve babaannesi birbirinden koparılamaz bir ikiliydi onun gözünde. Sanki hiç ayrılmazlar gibi gelirdi ona. Babaannesi, dedesinin yareniydi. Dedesi arada takılırdı hanımcığına. Güldürürlerdi o zaman  herkesi. Ama iltifat etmeyi de hiç eksik etmezdi. Pamuk gibi yumuşacık elleri vardı babaannesinin. Ellerinden öptün mü, sımsıkı sarılırdı. Dua dilinden eksik olmazdı. Meraklı ve araştırmacıydı; kim nasılmış? neredeymiş? ne yapmış? Hepsini telefon açar öğrenirdi. Yalnızlığı sevmezdi; evi kalabalık olsun, çocuk sesi hiiiç bitmesin isterdi... Evlat, torun dedin mi akan sular dururdu, onlara karşı olan ilgisi ve sevgisi başka hiç bir şeyde yoktu...

Düşünce dünyasında yol almaya devam etti; sondan üç numara olan...

Pir-i Fani iki güzel insanın torunu olabilmek, her insana nasip olmazdı. Ne kadar şanslı olduğunu bir kez daha hatırladı ve şükretti Rabb'ine.  

Torunun dalıp gittiğini fark eden babaanne; yavrum, ne oldu? ne düşünüyorsun? diye sordu. Bir an için irkilen sekizinci torun yapabildiği en iyi şeyi yaptı; gülümsedi ve hemen sonra yanına gitti bir kez daha sımsıkı sarıldı babannesine. Yaşlar boşaldı gözünden. Bugün bayramdı ve dedesi ilk defa yoktu. Bir daha dönmemek üzere gitmişti Dar-ul Fenadan. Gezmekten bir hayli zevk alan dedesinin bu seferki yolculuğu çok uzundu. Biletinin geri dönüşü yoktu, ne de olsa yolculuk Dar-ul Beka ya idi. En çok bir dua kapısının gittiğine üzülüyordu bu torun. Evde ne kadar kalabalık olursa olsun yeri doldurulamayan bir boşluk vardı. Biliyordu aslında dünya hayatının sonlu olduğunu, elbet bir gün biteceğini ve sonsuz olan o güzel yerde yani Cennet-i Ala da yeniden beraber olacağını. Ayrılık ne kadar uzun olursa olsun muhakkak kavuşulacaktıya sonunda belki de en rahatlatıcı olanıydı...

Elhamdülillah hiç birimiz bırakmadık tefekkürü ve sabrı... İnşallah şimdi sende çok mutlusundur dedeciğim. Rabb'im kabrini Cennet bahçelerinden bir bahçe, makamını Ali eylesin inşallah. Rabbim bizlere de şefaatine nail eylesin inşallah dedeciğim, kabrin nur ile dolsun can dedem...

Görüşebilmenin ümidi kalbimizde hep taze kalıp daha da yeşerecektir Allah'ın izniyle...

Dua ile... Torununuz Zeyneb Hanım...

21 Mart 2015 Cumartesi

Hazırlanıyorum, hazırlanıyorsun, hazırlanıyorlar...

İyi geceler;
Ne demiştik; yüksek lisans demiştik; niye dedik? neden karar verdik? bende bilmiyorum.. Yapılan her işe bir anlam yüklemek gerekmez deyip işin içinden sıyrılayım en iyisi :)
Nasıl bir şeydir bu yüksek lisans?
Hemen anlatayım.. Şimdi önce hazırlık denen saçma bir dönemi var. İngilizce eğitim veriyorlarmış güya.. Yemişim eğitiminizi.. Ben sizin verdiğiniz eğitimin diye devam ederdim ancak edep sınırlarını aşmayayım. Neyse, YDS denilen abuk bir sınav var. Ona hazırlıyorlar güya. Baraj puan da "50". Hayır, neresinden tutsam elimde kalıyor. Bir kere ingilizce denilen dil eğitimi testle öğrenilmez. Bir diğeri günümüzde ingilizler bile düzgün ingilizce konuşmuyorlar. Yani onlarda bir çok kuralı ihlal ediyorlar. Kısaca "grammer" denilen şeyi sallamıyorlar bile.. Ama biz adamların koyduğu kuralları o kadar sadığız ki; "does" nerede kullanılır? "did" nereye yazılır? hepsini sağlam bir şekilde öğreniyoruz. Mesela "that" den öncede virgül gelmez. Aklınızda bulunsun. Belki bir gün işinize yarar. Grammer bilgimiz de yeni nesil ingilizlerden daha iyi. İçleri rahat olsun birilerinin, ingilizlerin gözleri arkada kalmasın. Biz onların kültürlerini çok iyi yaşatırız. Gerekirse kendi osmanlıcamızı sileriz, ama onlarınkini öğreniriz... Hadi testle öğrendik diyelim; bunu başardık, şimdi daha acı bir gerçeği söylüyorum sizlere. Yüksek lisans yaparken ingilizce test falan çözmeyeceksiniz.. Ama zaman zaman makale okuyacaksınız. Ama okunan makalelerde de sözlük kullanacaksınız.. Şimdiden geçmiş olsun.. 
Ben küçükken zannederdim ki( bu ilkokul dönemlerinde) şimdi ben ingilizce öğreniyorsam, onlarda(ingilizler, amerikalılar falan) türkçe öğreniyorlardır. Ama işin aslını idrak ettiğim gün canım çok sıkıldı. Kafam attı adeta. Minnacık ben bile vatan, millet aşkıyla başkalarıda herhalde öğreniyorlardır benim dilimi, kültürümü diye düşünürken. Birileri çoktaaaannn.. Neyse!!!  
Belki biraz abartı bir yazı oldu ama gerçek bu! Realist bir insanım.. Ben bu yabancı dil işini sadece (Yabancı dil öğrenin. Düşmanın şerrinden böylece kurtulursunuz) Hadis-i Şerifine uymak için öğreniyorum, niyetim halis. Geriside boş zaten..
Hoşçakalın..

Geri Dönüşüm Kutusu :)

Şaşırtıcı bir durum.. Ama evet; geri geldim.. Sanki hiç ara vermemiş gibi tüm heyecanımla yazmaya geldim, o halde hadi kaldığımız yerden devam edelim...
Şu buralarda olmadığım kısa(!) dönemi özet geçeyim önce...
Üniversite bitti, nihayetinde kimyager olabildim. Ne dalga geçerdim kendimle, "kimyager aday aday adayı" diye.. Ama her şey bitiyor cidden.. Bakın işte benim üni. bile bitti. Sonra bir de üzerine formasyon aldım; kimya öğretmeni oldum. Ama o da kesmedi beni. Bir de yüksek lisans yapayım dedim. İşte bu sıralarda onunla uğraşıyorum.. Nasıl mı uğraşıyorum??
Eee.. o zaman bir sonraki yazımda görüşmek üzere.. beni izlemeye devam edin :)