31 Temmuz 2013 Çarşamba

Misafir Dediğin Böyle Olur

     Temmuzun son gününe selam çakar, ağustos ayına da kucak açan ben herkese mutlu geceler dilerim :)
     Bugün biz yine misafir ağırladık. Diyeceksiniz ki, dünden sonra nasıl cesaret ettin misafire? Valla bugün ki misafirlerim dertsiz insanlar olduklarında hiç zorlanmadım. Annemlerle iş bölümü yaptık; temizlik bana ait, yemeklerde annemlere. Aslında yine zor olan kısım bana kaldı. Çünkü dün ki misafirin arkasını toplamak oldukça zordu. Annem "bütün evin temizlenmesi lazım" dedi ve iş başa düştü. Gerçi annem de haklıydı. Dün ki veletler halılara yiyecekleri yapıştırdıklarından halılar dahil bütün evi elceğizlerimle sildim, süpürdüm. Salonda ki koltuk takımlarının oymalarına kadar ince ince toz aldım. Bir de bugün iftara benim kankalarım davetli olduğundan ev işi yaparken bile gayet mutluydum. Tüm temizliği yaptıktan sonra, evi tertemiz gören annem çok mutlu oldu ve bana "Zeynep, sen hep çağır kızım arkadaşlarını" dedi. Çünkü biliyor ki arkadaşlarım gelince ben temizliğe çok titizleniyorum :)
     Temizliği bitirdik, annem de sağ olsun yemekleri ayarladı. Ablam salataları falan. Babam bile çiğ köfte yoğurdu. Herkes benim misafirlerim için çalıştı. Ortaya nihayet müthiş bir masa çıktı. Aslında masanın fotoğrafını çekeyim dedim ama yemek öncesi açlıktan aklıma gelmedi. Yemek bitince "Aaaa.. dedim ben masanın fotoğrafını çekecektim" Allah'tan iftariyeliklerden oluşan tabağın fotoğrafını önceden çekmiştim :)



     Yemeklerde hazırlandı. Dolabımın önüne geçip "ne giysem acaba?" faslını da atlattıktan sonra şükür hazırlanmayı başardım. Ve benim tatlı mı tatlı, hanım hanımcık arkadaşlarım geldi... İftara kadar önce biraz sohbet ettik, sonra yemeğe oturduk. Güldük, eğlendik. Vakit su gibi akıp geçti, hiç anlayamadık. Doyamadım ben yine arkadaşlarıma. Artık bir daha ki buluşmaya...
     Misafirler gitti, şöyle bir eve baktım. Ev tertemizdi. Ortalıkta toplanacak bir şey yoktu, çünkü benim arkadaşlarım bana o kadar çok yardım etmişlerdi ki, sofrayı toplarken. Bende dünden sonra garip bir psikoloji oluşmuş olacak ki gözlerim dağınık bir yerler arıyor. Gözlerim sanki hiç kullanılmamış gibi temiz görünce salonu çok mutlu oldu. İşte dedim içimden, misafir dediğin böyle olur. Ev sahibine yük olmayan insana misafir denir. Anneme de dedim ki en son "Anne, bu salon hiç temizlik yapmadan bir grup misafir daha kaldırır, haberin olsun"... :))
     Haydi bakalım bu gecelikte bu kadar, görüşmek üzere...

30 Temmuz 2013 Salı

Misafir Ağırlamak

      

      En tatlı gülümsememle iyi geceler diliyorum :)
    Misafir ağırlamak üç temel kurala dayanır. Saygı, muhabbet ve kibarlık. Bu kuralları yazmak kolayda uygulamak için, sağlam bir psikoloji gerekli. Neden yazdım bunu? İşte aşağıda açıklaması;
    Bugün öğlen saatlerinde uyanan ben, kalktığımda gördüm ki evde hummalı bir çalışma var. Ne için bu telaş? diye düşünmeye kalmadan iftara misafirimiz olduğu geldi aklıma. Nedense beynim unutmak istemiş :) Hoş, ben nedenini biliyorum, çünkü başıma gelecekleri tahmin edebiliyorum. Daha kalkar kalkmaz, afyonum patlamadan; içeriden annemle ablamın benimle ilgili konuşmalarını duydum mesela. Annem; Ne iş kaldı geriye? dedi ve ablamdan cevaben şunları söyledi; Zeynep toz alacak, Zeynep salatayı yapacak, Zeynep şerbeti yapacak bir de Zeynep ekmek alacak. Eee.. Pardon da ne iş kaldı geriye? Bütün işleri bana yıkmış uyanıklar. Nerelere gidem? Neyse Ya Allah Bismillah dedim ve başladım bana verilen görevleri yapmaya. Yetiştirdim bütün işleri. Anneciğimi de memnun ettim. Ve akşam saat 20.00 sularında yavaş yavaş misafirler akın etmeye başladı. Sürekli olarak çalan bir zil sesi hatırlıyorum, zil çaldı da çaldı, bitmek bilmedi adeta. Ne kalabalık misafirdi, biz sadece salonda ağırlarız misafirleri diye düşünürken bir anda evimizin tüm odaları işgal edildi. Kendi odam, oturma odası, banyo hatta balkon bile. Neye uğradığımızı şaşırdık. Ne kalabalıkmış ama. Bir de bir sürü çocuk vardı içlerinde. Her birinden ayrı bir ses çıkıyor. Biri "ben o bebekle oynicam" diyor, öbürü "ben oynicaamm" diyor sonra kavga çıkıyor. Ağlayan ve bağıran bir sürü velet ortada geziniyor. Annesi çocuğa yemek yedirmeye çalışırken, çocuk "ben yemicem" diyor ve çocuk yemeği döküyor. Haydiii, tabi temizleme işi yine bana kalıyor. Ve misafirlerimize de son derece kibar bir şekilde "olsun canım sağlık olsun, çocuk bu olur böyle şeyler" gibi cümlecikler kuruyorum. Ama içimden "Allah'ım bana sabır ver, şu geceyi sağ salim bitirmeyi nasip et" diye dua ediyorum... O hengame daha ne kadar devam etti tam hatırlamıyorum ama bir ara bir baktım. "Biz müsaadenizi isteyelim" gibi cümleler kurulmaya başlanmış. İçimden sevinç çığlıkları atmak gelse de dışımdan "Aaaa.. daha erken, biraz daha oturun, çayımız var, bir bardak daha buyurun lütfen" gibi cümleler kurmaya devam ediyorum. Çok iki yüzlüce bir davranış biliyorum ama bazı misafirler vardır ki....(bu cümlenin devamını kuramayacağım, o derece yani ) Şükürler olsun ki, geceyi kazasız belasız atlattık, en son hatırladığım misafirler gittiğinde ben yerleri öpüyordum, sonrası yok zaten :))
     Allah'ım ben misafiri severim aslında, misafir evin bereketidir hatta ama bazen dayanamıyorum işte. Ne olacak bu halim hiç bilmiyorum, inşallah daha dayanıklı bir insan olabilirim...
     Şimdi ise bir misafir alayını daha atlatmanın mutluluğu içinde sırıtaraktan klavyenin tuşlarıyla olan bağlantımı kesiyorum. Bu saatte kalkıp işe gidenlere, hayırlı sabahlar dilerken benim gibi birazdan uyuyacak olanlara iyi uykular diliyorum. Görüşmek üzere, esen kalın....

27 Temmuz 2013 Cumartesi

My Name İs Khan




      İyi Geceler; 
    Bugün iftardan sonra oturdum ve nice zamandır izlemek istediğim o filmi izledim. Film mi hangisi? My Name İs Khan. Film etkileyiciydi ama bence hataları vardı. Çünkü bir müslümanın yaşayış tarzını doğru lanse edilmediğini gördüm. Bu nedenle başarılı demeyeceğim ama bu demek değil ki beğenmedim. Konusu gerçekten hoşuma gitti. Daldan dala yazmaktansa en iyisi ben ayrıntısıyla anlatıp eleştireyim ki şu filmi içim rahat etsin.
     Film öncelikle bir Bollywood filmi, hint yapımı yani. Filmin yönetmeni Karan Johar, başrol oyuncuları ise hint filmlerinin ünlü ve başarılı simalarından olan Shahrukh Khan ve Kajol. Oyuncuların performanslarıyla ilgili pek bir eleştiride bulunmayacağım, zaten oyunculukların da her geçen gün başarıya doğru ilerleyen isimler. Biz filmin konusuna gelelim. Film, 11 Eylül saldırıları sonucunda bir dönem müslümanlara terörist gözüyle bakan Amerikalılara, aslında müslümanların terörist olmadıklarını aksine dürüst ve sözünde duran kişiler olduklarını ispatlama çabasını anlatmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu konu orijinal bir konu ve ilgi çekici. Doğru bir örgü içerisinde işlenirse çok yararlı olacağına da inandığım bir konu. Ama ne yazık ki, film boyunca gördüğüm hatalar, beni bu filmden soğuttu. Müslümanlığın bozuk bir şekilde gösterilmesi beni üzdü. Madem bir müslümanın hayatı anlatılıyor o halde en doğru şekilde izleyiciye aktarılmalıydı. Keşke filmin yönetmeni bu filmi çekerken müslümanlığın ne demek olduğunu doğru kitaplardan okusaymışta filmi öyle çekseymiş. Filmin en büyük hatası buydu diyebilirim. Bu hata küçük gibi gözükse de aslında büyük bir hata. 
Filmdeki zaman akışı başarılıydı. Şimdi hangi tarihe geçtik? Gibi bir soru uyanmıyordu insanın aklında. Çekilen sahnelerde kullanılan görseller ise etkileyiciydi. Shahrukh Khan da otist rolünü başarılı oynamış, Kajol aslında bana hep soğuk biri gibi gelir ama duygularını mimiklerine yansıtmayı başardığından dolayı fazla kötü eleştiriyi hak etmiyor. Filmin sonu da mutlu son zaten; Obama, Amerika devlet başkanı olur olmaz bizim Khan'ı bütün bir halkın önünde dinliyor ve müslümanların elbette ki terörist olmadığını anlıyor.
     Son olarak, bu filme imdb 10 üzerinden 7,5 vermiş. İmdb nin aslında puanlamasına güvenirim. Hatta bu film bir çok yerden ödül bile almış. Ancak benim incelediğim bu hususu imdb nin ve diğer ödül verenlerin dikkat etmiş olacağına hiç sanmıyorum. Aslında ben beğenmediğim o sahneleri kafamdan attığım zaman 10 üzerinden 9 bile veririm bu filme. Ama dediğim gibi beğenmediğim o sahneleri atmak şartıyla. Yoksa bir izleyici olarak değil benden puan almayı kaale almamı bile beklemesin...
   Değişik bir yazı oldu farkındayım ama umarım beğenirsiniz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, hoşçakalın...

26 Temmuz 2013 Cuma

Mağdur Ben

     Hayat ağacından bir yaprak daha düşerken herkeslere iyi geceler dileyerek başlamak istiyorum yazıma (çok mu edebi oldu ne? :))
     Bugün evdeydim, gittiğim tek yer marketi saymazsak :) Hoş zaten bu sıra orucu uykuya tutturduğumdan ötürü uyandığımda pek dışarıya çıkıp gezmeye ayrılacak bir vakit kalmıyor maalesef. Mesela dün gece daha doğrusu sabah 06.00 sularında yattığımdan bugün öğlen saat 16.00 a geliyordu ben yataktan kalkarken. Aslında bu kötü bir alışkanlık. Kendimce karar almıştım, bu sene "geç yatıp geç kalkmak yok" diye ama benim karar yalan oldu galiba. Gerçi gece vakti takılmak da ayrı bir zevkli şimdi. Ev sessiz; kimsecikler işine gücüne karışmazken pek bir rahat oluyor şimdi :) 
     Üzerinize afiyet, bu havada hasta olmayı başarmış bulunmaktayım. Nasıl becerdim bilmiyorum ama grip oldum galiba. Sanırsam millete çok hava atmaktan geldi bu başıma, "bana klima çarpmaz" diye diye nazar mı ettim kendime nedir? Klima bana çok pis bodoslama girdi. Kendimi "sümüklü prenses" gibi hissediyorum. O nedenle kelimeler pek dökülmüyor ağzımdan. Beni bu günlük böyle idare ediverin. Başka bir zaman telafi ederim inşallah... Görüşürüzzz....

25 Temmuz 2013 Perşembe

İfritsin Trafik

       Günün ilk ışıkları henüz sızmadı pencerelerden ama yine de hayırlı sabahlar...
       Sahuru bitirdik, mideleri şişirdik. Şimdi yediklerimizi ve yaşadıklarımızı hazım etme zamanı... Yaşadıklarımızı dedim çünkü sebebini birazdan açıklayacağım...


       Evet resimden de anlaşıldığı gibi bizim ailecek ifrit olmamızın asıl sebebi İstanbul Trafiği. Biz bu akşam Beylikdüzünde bir iftara davetliydik. Dönüşte normalde 20 dk süren yol; güya Küçükçekmecede ki yol çalışması nedeniyle tam 100 dk sürdü. El insaf be kardeşim, gecenin bu saatinde bu trafik neden? Yol çalışmasından kasıt, yolu kapatmaksa eğer; tebrik ederim bu konuda gerçekten çok başarılılar. Onun dışında da bir icraat yok zaten. İki levha konulmuş, bir de araba var, üzerinde de amcanın biri oturuyor, o kadar. Hani nerede bu çalışma? Sormak istiyorum o amcaya. Acaba koca yolu tek başına mı yapıyor? Yoksa arabanın tepesine oturup, İstanbul trafiğinden bezmiş insanları izlemek çok mu zevkli? Anlamaya çalışıyorum, empati kurmak için yırtıyorum kendimi ama benim sabır sınırımda bir yere kadar... 
      Uzun lafın kısası odur ki; ben çok üzülüyorum, bu iş yapmayı bilmeyen insanlara. Mübarek Ramazan günü o kadar insanın ahını alınca nasıl kurtulacak bu yükten? Arabalar da yaşlısı var hastası var. Yazık ya cidden çok yazık...
        Daha çok şeyler yazardım ya bu konuyla alakalı, neyse susuyorum, sustum...

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Film Keyfi

       Merabayııınn (Bir dizi karakteri vardı, o böyle söylerdi :))
       Ramazanın ilk yarısı bitti bugün. Teravihte okunan Merhaba Ya Şehrr-i Ramazan yerini Elveda Ya Şehr-i Ramazana bıraktı. İçim buruktu biraz, henüz hasretine doyamadan Ramazanın yarısı bitti bile..
    Bugün evimizde annemin mutfağında iftara davetliydik; Valideciğim sağ olsun, sevdiğim yemeklerden yapmış. Aslında babam dışarıda yemeği teklif etti ama ben annemin yemeklerine kıyamadığımdan "bugün evde yiyelim" dedim. Her ne kadar dışarıda yemeği sevsem de sevdiğim ev yemeklerinin yerini hiç bir şey tutmaz...
      Yemeğimizi yedikten sonra da herkes odasına çekildi... Gece saat 00.00 sularında ise canım çok çekti ve kalktım kendime mısır patlattım, en güzelinden. Patlamış mısır makinasının üzerinde her ne kadar da "DO NOT USE OİL" (yağ kullanmayın) yazıyorsa da her zaman ki gibi yağlayıp, tuzladım :) Sonra yanına bir de gazoz açtım. O ilk kapağı açarken ki "cıksss" sesi ve yüzüme karbondioksit gazının çıkışıyla (hani kimyageriz ya illa ki artistlik yapacağız :)) birlikte sıçrayan damlacıklar. Çok hoş esintiler bunlar... Mısır tamam, gazoz da tamam; o halde gelsin benim filmim; "3 İdiots." (Üç Aptal) Bu filme bayılıyorum, daha önce bir kaç defa izledim aslında ama çok beğendiğim sahnelerini ara ara açıp izliyorum. Tabii bu arada herkese de tavsiye ediyorum. Bir Hint filmi, Aamir Khan oynuyor baş rolde. İzlemeyen; hemen yarın izlesin bence. Çünkü bu filmi kaçırmak olmaz....


         Filmimi izledikten hemen sonra sen geldin aklıma sevgili blog. Ve işte gördüğün gibi burada, seninle birlikteyim :)
         Bu gecelikte benden bu kadar... Bir yazının daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Görüşmek Üzere....

23 Temmuz 2013 Salı

Topuksuz Olsun Ayakkabı

           İyi Geceleeeerrr...
      Bugün de Ramazan-ı Şerif ayının 14 ünü bitirdik. Artık oruca alıştım diyebiliriz. İlk günler çok susuyordum ama artık vücudumda durumu idrak etti. Şükürler olsun ki vücudumun istekleri ile benim isteklerim hemen hemen aynı olmaya başladığından daha rahat etmiş durumdayım. Onların mutualist bir ilişkileri var, aynı yola baş koymuşlar bana hizmet ediyorlar işte :)
          Efendim, bugünde sadece hanımlardan oluşan bir derneğin iftarındaydık. Şimdi ortam malumunuz sırf bayan olunca, bayanlar arasında tatlı- sert bir rekabet olur özellikle şıklık konusunda. Çünkü her bayanın içinde az da olsa ben en şık olmalıyım duygusu yatmaktadır. Neyse galiba ben de de bu duygu azıcık kabardı mı, yoksa kendimce hadi bir değişiklik olsun mu dedim tam emin değilim. Şık bir kıyafet seçtim gardrobumdan. Ve bir de topuklu ayakkabı giyme gafletinde bulundum. Kendime asıl kızdığım nokta bu aslında, giy bir babet git di mi? Hadi topuklu giydin, bari 14 cm lik giyme. Üstelik son bir kaç aydır topuklu ile hiç yürümemişken. Özgüvenim tüm bu realistliklere rağmen öyle bir tavan yapmış olacak ki; bu hataların hepsini yapmış durumdayım. Şuan da da pişmanım. Çünkü topuklu ayakkabılarla yürürken dengem çok pis bozuldu ve az daha düşüyordum, biri kolumdan tuttu. Bir arada koltukların arasından geçerken iki kişiye takılıp ayaklarına bastım. Ve sonunda kendimde düştüm zaten, anlayacağınız rezil oldum... İşte bu nedenle (bakınız resim)...
            Beni tanıyanlar bilirler, aslında hep spor takılırım. Hatta genelde çok sevdiğim bir kot eteğim vardır, her yere onu giyerim. Ayakkabı olarakta Nike çok konforlu gelir bana, üstüne de bir ceket alırım en rahatından, tamam işte bitti gitti... Ama galiba toplum baskısı böyle bir şey; "bütün kızlar giyer topuklu, sen de giy". Yok arkadaş; ben ekonomik boylu halimle koşar pozisyonda hızlı hızlı yürümeyi çok severim. Lütfen sevgili bayanlar; topuklu giyerek; içimde yatan ama her an dışarı çıkmaya müsait olan o "şıkır kız modelini" depreştirmeyin. Bakın sonra hep böyle şeyler başıma geliyor...
           Gülelim istedim bu yazımda hem de sosyal mesajı da verdim sanırım. Hadi ben kaçtım. Sizlere mutlu Salılar diliyorum...

22 Temmuz 2013 Pazartesi

13. Ramazan

        İyi Geceler Herkeslere..
      İftardan kalktık, tıka basa yemek yemek aman Allah'ım çok fena bir şey. Her gün diyorum kendime, "bak bugün az ye, sonra sen pişman oluyorsun" diye. Ama yok arkadaşım; dayanamıyorum. Gözüm dönüyor resmen...
        Bugün halamın yazlığında iftardaydık. İftar vaktinden çok önce gittik, hem dedik yardım ederiz. Hem de akşam vaktinden önce bahçede ki meyvelerden toplarız...
      Asmanın altında özel olarak ışıklandırılmış kamelyalarda açtık orucumuzu. Sülalemizin küçücük(!) bir kısmı 40 kişi upuzun serilmiş masalarda iftar yaptık. Böylesi de oldukça zevkli. Bir de masanın baş köşesine beni oturttular sağ olsunlar :) tüm herkesi görme şansını yakaladım...
      Günün favori yemeği halamın yaptığı kakuleli ve bademli pilavdı. Tatlıyı Ayşe Teyzem yapmıştı; elmalı turta; hastası olduğum bir tatlıdır kendisi. Nasıl da bilmiş sevdiğimi... 




      Resimde gördükleriniz, yazlıkta ki meyvelerin sadece bir kaçı. Özene bezene, bir çok emekle yetiştirilen bu meyvelerin tatları da çok lezzetli oluyor haliyle. İstanbul da organik meyve bulmak biraz zor olunca, bizde bulmuşuz madem, tadına vara vara yemeye çalışıyoruz...
       Bu gecelik yazacaklarım bu kadar...
      Her yazıda kendimi biraz daha anlatmak, kendimden bir parça daha bırakmak, elimden geleni en güzel şekilde yapmak ve dahi hayatıma renk katmak... İşte bu oluşlar beni halen diri tutmakta bu hayatta. Neyse lafı daha fazla uzatmadan hoşça kalın efendim...





21 Temmuz 2013 Pazar

İftar Sofraları

       İyi Geceler Sevgili Blog Severler;
       Bu gece ki yazımda sizlere hoş bir Ramazan sofrası sereceğim önünüze... 
     Aylardan Ramazan olunca paylaşımlarda genellikle iftar sofralarıyla ilgili oluyor haliyle. Bin bir emeklerle özene bezene kurulmuş yemek masaları, sabahtan akşama kadar misafir için hazırlanmış yemekler, tatlılar... 


       Aslında sadece kuş sütünün eksik olduğu bu masayı sizlere gösterip canınızı çektirmek istemezdim. Ama bu güzel fotoğrafı siz sevgili blog arkadaşlarımla paylaşmadan edemedim.. :) 
    Beykoz sırtlarında, çok sevgili bir aile dostumuzun iftar yemeğiyle kapattık bu geceyi. Enfes boğaz manzarasına öyle bir kaptırmışız ki kendimizi vakit nasıl geçti anlamadık...
    Benim favori yemeğim Beykoz'un meşhur pidesiydi, ama tavuk salatasını da es geçemem. Başa baş rekabet durumdalar. Ablamın ise tabi ki tatlıydı en bayıldığı şey...
    Şu sıra evdeyim, sahura bir buçuk saat falan var ve benim de uyumaya hiç niyetim yok.. Günlük görevlerimi tamamlayınca bilgisayarda araştırma yapmak, yeni bilgisayar programları keşfetmek en sevdiğim hobilerden olunca ev sessizken ben kendimi internetin derinliklerine bırakıyorum arkadaşlar... Görüşmek üzere..



19 Temmuz 2013 Cuma

Kördüğüm Sevgi

       

       
    Masal gibiydi her şey. Daha dün gibiydi. Lise yıllarım... 21 yıllık hayatım boyunca geçirdiğim en güzel dönem. Ve lise biteli 3 sene olmasına rağmen şükürler olsun ki hala devam eden dostluklar...
      Aklımdan gitmeyen yüzlerce anı, birlikte geçirilmiş binlerce dakika... Uzaklarda olmak, görüşememek belki de en zoru, en ağır geleni. Ama şimdi zamana ve mesafelere inat kavuşma vakti...
       Ramazan-ı Şerif ayındayız. Bu mübarek ve şerefli ayın iftarları ve sahurları hepimizin vazgeçilmezleri... İftarlar sebep oluyor; muhabbet bağına bir düğüm daha atmaya, dosta kavuşturmaya... İşte bende geçen akşam iftar yemeğinde kavuştum can yoldaşlarıma. Eskileri yad etmek adına bakılan resimler, lezzetli yemekler, gecenin temel taşlarını oluşturdu. Arkasından gelen sıkı muhabbet ise temele kat çıktı...
       Biz muhteşem beşli ya da yapışık beşizler de diyebiliriz. Bazen telapatik yolla anlaşır, hiç konuşmadan gülmeye başlarız. Hepimizin düşünce yapısı farklı olsa da aslında hepimiz aynıyız.. Vodafone'un sınırsız konuşma paketlerini dibine kadar kullanan ama yine de birbirine doyamayan, beş çift kulağız... İşte biz böyleyiz...
   Benden bir parça daha bırakırken bu satırlara en sıcak gülümsememle koyuyorum yazıma noktayı...Herkese mutlu günler...

18 Temmuz 2013 Perşembe

Yeni Hayat

       Yeni bir gün demek, hayata yeniden adım atabilmek demekmiş. Her günü yaşayabildiğin kadar dolu yaşamak demekmiş. Bunun için de formül; her sabah aynaya bakıp, bugün hayatının son günü demekmiş. Geçmişi silip atmak işe yaramazken geçmişten ders çıkarmak hedefe doğru bir adım daha atmak demekmiş. 
         Demek ki neymiş, dünya da yaşayıp bedel öderken dünyanın manasını da anlamak gerekmiş... Bende bugün yeni bir adım attım. Eski defterlerimi kapattım ama; masamın da en güzel köşesine koydum. Çünkü aynı hataları tekerrür ettirmemek adına zaman zaman onları okumam gerekecek. 
      Hoş geldiniz bloguma kıymetli okuyucularım. Bundan sonraki yeni hayatımda sizlerle birlikte hoş dakikalar geçirip, güzel paylaşımlarda bulunmak ümidiyle...  Şimdilik hoşça kalın...